Murat
New member
Psikologlar Bilirkişi Olabilir Mi? Gerçekler, Hikâyeler ve İnsan Odaklı Bir Bakış
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Geçen gün adliyede bir dosya görüşmesi sırasında tanıdığım bir avukatla sohbet ederken aklıma şu soru takıldı: Psikologlar bilirkişi olabilir mi? Aslında hepimiz televizyonlarda ya da haberlerde “bilirkişi raporu” ifadelerini duyarız ama bu işin perde arkasında psikologların nasıl bir rol oynayabileceği konusu pek konuşulmaz. Bu yazıda, hem bu konunun yasal yönünü hem de insan hikâyeleriyle harmanlanmış duygusal ve pratik boyutlarını konuşalım istedim. Çünkü burada hepimiz farklı bakış açılarına sahibiz: kimimiz çözüm arayan bir baba, kimimiz adalet isteyen bir anne, kimimiz mesleğinin sınırlarını keşfetmeye çalışan bir psikoloğuz.
---
Bilirkişilik Nedir ve Psikologlar Nerede Devreye Girer?
Önce temel bir çerçeve çizelim. Bilirkişilik, Türk hukuk sisteminde mahkemelerin teknik bilgiye ihtiyaç duyduğu konularda başvurduğu uzman desteğidir. Yani hakim, tıbbi, psikolojik, mühendislik veya mali alanlarda yeterli bilgiye sahip olmadığında “bilirkişiye” danışır.
Bu noktada devreye psikologlar girer. Çünkü bazı davalar vardır ki sadece kanunla değil, insan ruhunun derinliğiyle de ilgilidir. Örneğin boşanma, velayet, istismar, mobbing, ya da iş kazası davalarında bireylerin psikolojik durumunun değerlendirilmesi gerekebilir. İşte burada, psikologlar bilirkişi olarak mahkemeye rapor sunabilir.
Ancak her psikolog bilirkişi olamaz. Türkiye’de bu görevi yapabilmek için Adalet Bakanlığı Bilirkişilik Daire Başkanlığı’na kayıtlı olmak, belirli eğitimleri tamamlamak ve deneyim şartlarını sağlamak gerekir. Yani psikologluk diploması tek başına yeterli değildir; “hukuki bilirkişilik” için ayrıca yetkilendirilmek şarttır.
---
Gerçek Hayattan Bir Hikâye: Velayet Davasında Psikoloğun Sesi
Bir velayet davasında çalıştığım psikolog dostumun anlattığı bir hikâye hâlâ aklımda.
Boşanma sürecinde olan bir çift vardı. Baba, oğlunun annesiyle kalmasını istemiyor, “oğlumun annesi onu manipüle ediyor” diyordu. Anne ise babanın öfke kontrolü sorunu olduğunu iddia ediyordu. İşte tam bu noktada mahkeme, bir psikolog bilirkişiden yardım istedi.
Psikolog haftalarca anne-baba ve çocuğu ayrı ayrı gözlemledi. Çocuğun resim çizme davranışlarından, konuşma tarzına kadar her detayı inceledi. Raporun sonunda çocuğun annesiyle daha güvenli bir bağ kurduğu, babasıyla görüşmesinin ise belli sürelerle desteklenmesi gerektiği belirtildi. Mahkeme kararı büyük ölçüde bu rapora dayandı.
Burada bir kez daha anlaşıldı ki psikologların bilirkişi olarak katkısı, sadece teknik bilgi değil, insan hayatına yön veren derin bir sezgiyi de içeriyor.
---
Verilere Göre: Psikologların Bilirkişilikteki Yeri
Adalet Bakanlığı’nın 2024 verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı yaklaşık 70.000 bilirkişiden yalnızca %4’ü psikoloji alanında görev yapıyor. Bu oran, konunun ne kadar sınırlı bir alanda kaldığını gösteriyor.
Ayrıca yapılan bir araştırmaya göre, bilirkişi olarak görev yapan psikologların %60’ı adli psikoloji alanında yüksek lisans ya da sertifika programlarına katılmış kişilerden oluşuyor. Yani uzmanlaşma oldukça önemli.
Bazı illerde mahkemeler, özellikle çocuk istismarı veya aile içi şiddet dosyalarında psikolog bilirkişi bulmakta zorlanıyor. Bu da hem davaların uzamasına hem de mağdurların adalet beklentisinin gecikmesine yol açıyor.
Kısacası, psikologların bu alanda daha aktif olması hem adalet sistemine hem de topluma büyük fayda sağlayabilir.
---
Kadın ve Erkek Bakış Açılarıyla Bilirkişilik
Bu konunun ilginç bir yanı da cinsiyet temelli bakış farkları.
Erkek psikologlar genellikle bilirkişilikte pratik, sonuç odaklı bir yaklaşım sergiliyor. Onlar için raporun dili net, ölçülebilir ve mantıksal olmalı. Bir erkek psikolog şöyle demişti:
> “Hakimin önüne koyduğum rapor, duygudan arınmış, sadece gözleme dayalı olmalı. Mahkemede duygular değil, veriler konuşur.”
Kadın psikologlar ise sürece daha duygusal ve empatik bir açıdan yaklaşıyor. Onlar için önemli olan sadece sonucun doğruluğu değil, sürecin insancıl bir şekilde yürütülmesi. Bir kadın bilirkişi şöyle demişti:
> “Raporu yazarken çocuğun sesini duyuyorum. Onun o küçücük çizdiği güneşin altındaki gölgenin bile bir anlamı var.”
Bu farklılık, adalet sistemine çeşitlilik kazandırıyor. Çünkü bazen bir dosyada empati, bazen de soğukkanlı analiz gerekiyor. Kadın ve erkek psikologların bu farklı yaklaşımları, mahkeme kararlarının daha dengeli olmasına katkı sağlıyor.
---
Psikolog Bilirkişilerin Karşılaştığı Zorluklar
Her ne kadar psikologlar bilirkişi olarak adaletin sesini güçlendirse de, bu süreç kolay değil.
Birincisi, etik sınırlar önemli bir sorun. Psikolog, danışanla kurduğu terapötik ilişkiyi sürdürmez; bilirkişilikte tarafsız kalmak zorundadır. Bu durum, bazen içsel çatışmalara neden olur.
İkincisi, mahkemelerin zaman baskısı altında çalışmak zorlayıcıdır. Psikolojik değerlendirmeler detaylı süreçler gerektirirken, hukuk genellikle hız ister.
Üçüncüsü, bazı hakimler hâlâ psikolojik raporların önemini yeterince anlamıyor; bu da bilirkişi görüşlerinin etkisini azaltabiliyor.
---
Toplum İçin Ne Anlama Geliyor?
Psikologların bilirkişi olması, toplumda adaletin “insan merkezli” hale gelmesi anlamına gelir. Çünkü kanun metinleri duygusuzdur; ama adalet, duygularla şekillenir.
Bir çocuk, bir kadın, bir işçi ya da bir mağdurun yaşadığı travmayı sadece kelimelerle anlatmak zordur. İşte o duyguları, davranışları, sessizlikleri anlayan psikologlar, adaletin ruhunu temsil eder.
---
Forumdaşlara Sorular:
Sizce psikologların bilirkişi olarak görev alması adalet sistemini nasıl etkiler?
Bir bilirkişi raporunun duygusal derinliği mi, yoksa nesnelliği mi daha önemlidir?
Kadın ve erkek psikologların farklı yaklaşımları sizce adaletin dengesini nasıl değiştiriyor?
Ve en önemlisi: Siz bir davada psikolog bilirkişiye güven duyar mıydınız?
Haydi sevgili forumdaşlar, hem kalbimizle hem aklımızla bu konuyu tartışalım. Çünkü adalet sadece mahkeme salonlarında değil, insan vicdanında da başlar.
Merhaba sevgili forumdaşlar,
Geçen gün adliyede bir dosya görüşmesi sırasında tanıdığım bir avukatla sohbet ederken aklıma şu soru takıldı: Psikologlar bilirkişi olabilir mi? Aslında hepimiz televizyonlarda ya da haberlerde “bilirkişi raporu” ifadelerini duyarız ama bu işin perde arkasında psikologların nasıl bir rol oynayabileceği konusu pek konuşulmaz. Bu yazıda, hem bu konunun yasal yönünü hem de insan hikâyeleriyle harmanlanmış duygusal ve pratik boyutlarını konuşalım istedim. Çünkü burada hepimiz farklı bakış açılarına sahibiz: kimimiz çözüm arayan bir baba, kimimiz adalet isteyen bir anne, kimimiz mesleğinin sınırlarını keşfetmeye çalışan bir psikoloğuz.
---
Bilirkişilik Nedir ve Psikologlar Nerede Devreye Girer?
Önce temel bir çerçeve çizelim. Bilirkişilik, Türk hukuk sisteminde mahkemelerin teknik bilgiye ihtiyaç duyduğu konularda başvurduğu uzman desteğidir. Yani hakim, tıbbi, psikolojik, mühendislik veya mali alanlarda yeterli bilgiye sahip olmadığında “bilirkişiye” danışır.
Bu noktada devreye psikologlar girer. Çünkü bazı davalar vardır ki sadece kanunla değil, insan ruhunun derinliğiyle de ilgilidir. Örneğin boşanma, velayet, istismar, mobbing, ya da iş kazası davalarında bireylerin psikolojik durumunun değerlendirilmesi gerekebilir. İşte burada, psikologlar bilirkişi olarak mahkemeye rapor sunabilir.
Ancak her psikolog bilirkişi olamaz. Türkiye’de bu görevi yapabilmek için Adalet Bakanlığı Bilirkişilik Daire Başkanlığı’na kayıtlı olmak, belirli eğitimleri tamamlamak ve deneyim şartlarını sağlamak gerekir. Yani psikologluk diploması tek başına yeterli değildir; “hukuki bilirkişilik” için ayrıca yetkilendirilmek şarttır.
---
Gerçek Hayattan Bir Hikâye: Velayet Davasında Psikoloğun Sesi
Bir velayet davasında çalıştığım psikolog dostumun anlattığı bir hikâye hâlâ aklımda.
Boşanma sürecinde olan bir çift vardı. Baba, oğlunun annesiyle kalmasını istemiyor, “oğlumun annesi onu manipüle ediyor” diyordu. Anne ise babanın öfke kontrolü sorunu olduğunu iddia ediyordu. İşte tam bu noktada mahkeme, bir psikolog bilirkişiden yardım istedi.
Psikolog haftalarca anne-baba ve çocuğu ayrı ayrı gözlemledi. Çocuğun resim çizme davranışlarından, konuşma tarzına kadar her detayı inceledi. Raporun sonunda çocuğun annesiyle daha güvenli bir bağ kurduğu, babasıyla görüşmesinin ise belli sürelerle desteklenmesi gerektiği belirtildi. Mahkeme kararı büyük ölçüde bu rapora dayandı.
Burada bir kez daha anlaşıldı ki psikologların bilirkişi olarak katkısı, sadece teknik bilgi değil, insan hayatına yön veren derin bir sezgiyi de içeriyor.
---
Verilere Göre: Psikologların Bilirkişilikteki Yeri
Adalet Bakanlığı’nın 2024 verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı yaklaşık 70.000 bilirkişiden yalnızca %4’ü psikoloji alanında görev yapıyor. Bu oran, konunun ne kadar sınırlı bir alanda kaldığını gösteriyor.
Ayrıca yapılan bir araştırmaya göre, bilirkişi olarak görev yapan psikologların %60’ı adli psikoloji alanında yüksek lisans ya da sertifika programlarına katılmış kişilerden oluşuyor. Yani uzmanlaşma oldukça önemli.
Bazı illerde mahkemeler, özellikle çocuk istismarı veya aile içi şiddet dosyalarında psikolog bilirkişi bulmakta zorlanıyor. Bu da hem davaların uzamasına hem de mağdurların adalet beklentisinin gecikmesine yol açıyor.
Kısacası, psikologların bu alanda daha aktif olması hem adalet sistemine hem de topluma büyük fayda sağlayabilir.
---
Kadın ve Erkek Bakış Açılarıyla Bilirkişilik
Bu konunun ilginç bir yanı da cinsiyet temelli bakış farkları.
Erkek psikologlar genellikle bilirkişilikte pratik, sonuç odaklı bir yaklaşım sergiliyor. Onlar için raporun dili net, ölçülebilir ve mantıksal olmalı. Bir erkek psikolog şöyle demişti:
> “Hakimin önüne koyduğum rapor, duygudan arınmış, sadece gözleme dayalı olmalı. Mahkemede duygular değil, veriler konuşur.”
Kadın psikologlar ise sürece daha duygusal ve empatik bir açıdan yaklaşıyor. Onlar için önemli olan sadece sonucun doğruluğu değil, sürecin insancıl bir şekilde yürütülmesi. Bir kadın bilirkişi şöyle demişti:
> “Raporu yazarken çocuğun sesini duyuyorum. Onun o küçücük çizdiği güneşin altındaki gölgenin bile bir anlamı var.”
Bu farklılık, adalet sistemine çeşitlilik kazandırıyor. Çünkü bazen bir dosyada empati, bazen de soğukkanlı analiz gerekiyor. Kadın ve erkek psikologların bu farklı yaklaşımları, mahkeme kararlarının daha dengeli olmasına katkı sağlıyor.
---
Psikolog Bilirkişilerin Karşılaştığı Zorluklar
Her ne kadar psikologlar bilirkişi olarak adaletin sesini güçlendirse de, bu süreç kolay değil.
Birincisi, etik sınırlar önemli bir sorun. Psikolog, danışanla kurduğu terapötik ilişkiyi sürdürmez; bilirkişilikte tarafsız kalmak zorundadır. Bu durum, bazen içsel çatışmalara neden olur.
İkincisi, mahkemelerin zaman baskısı altında çalışmak zorlayıcıdır. Psikolojik değerlendirmeler detaylı süreçler gerektirirken, hukuk genellikle hız ister.
Üçüncüsü, bazı hakimler hâlâ psikolojik raporların önemini yeterince anlamıyor; bu da bilirkişi görüşlerinin etkisini azaltabiliyor.
---
Toplum İçin Ne Anlama Geliyor?
Psikologların bilirkişi olması, toplumda adaletin “insan merkezli” hale gelmesi anlamına gelir. Çünkü kanun metinleri duygusuzdur; ama adalet, duygularla şekillenir.
Bir çocuk, bir kadın, bir işçi ya da bir mağdurun yaşadığı travmayı sadece kelimelerle anlatmak zordur. İşte o duyguları, davranışları, sessizlikleri anlayan psikologlar, adaletin ruhunu temsil eder.
---
Forumdaşlara Sorular:
Sizce psikologların bilirkişi olarak görev alması adalet sistemini nasıl etkiler?
Bir bilirkişi raporunun duygusal derinliği mi, yoksa nesnelliği mi daha önemlidir?
Kadın ve erkek psikologların farklı yaklaşımları sizce adaletin dengesini nasıl değiştiriyor?
Ve en önemlisi: Siz bir davada psikolog bilirkişiye güven duyar mıydınız?
Haydi sevgili forumdaşlar, hem kalbimizle hem aklımızla bu konuyu tartışalım. Çünkü adalet sadece mahkeme salonlarında değil, insan vicdanında da başlar.