Renk vermemek diye bir deyim var mı ?

Aylin

New member
“Renk Vermemek” Diye Bir Deyim Var mı, Yok mu? Yoksa Biz mi Yok Ettik Renkleri?

Açık konuşayım: Bugün bu başlığı açarken parmaklarımın ucunda bir isyan var. “Renk vermemek” diye bir deyim var mı yok mu tartışması değil mesele, biz artık neden hiçbir şeye renk vermiyoruz asıl derdim bu. Deyimden çok bir tavrın, bir çağın sembolü haline geldi bu ifade: Soğuk, mesafeli, duygusuz bir “tarafsızlık” kültürü. Peki bu gerçekten olgunluk mu, yoksa korkunun modern hali mi?

“Renk Vermemek”: Bir Savunma Mekanizması mı, Yoksa Toplumsal Bir Maskaralık mı?

Dilimizde “renk vermemek” genelde duygularını belli etmemek anlamında kullanılıyor. Birinin yüzünde hiçbir tepki yoksa, “renk vermedi” diyoruz. Ama ben soruyorum: Neden duygularını gizlemek bir erdem haline geldi? Ne zamandan beri “soğukkanlılık” ile “soğukluk” birbirine karıştı?

Toplum olarak “fazla belli etme, fazla hissetme, fazla konuşma” diyen bir kuşaktan geliyoruz. Bu anlayışın kökleri derin: Hem ailede hem işte hem ilişkilerde duygusuzluğa “güç” deniyor. Oysa bu tutum, özellikle iletişimde büyük bir kopukluk yaratıyor. İnsan artık ne düşündüğünü değil, ne düşünüyormuş gibi göründüğünü önemsiyor.

Ve işin ironik tarafı şu: “Renk vermemek” bir zeka göstergesiymiş gibi övülüyor. Oysa çoğu zaman bu, duygusal tembelliğin en rafine hali.

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi: Renklerin Savaş Alanı

Renk vermemek meselesi, cinsiyetler arasında da keskin farklar yaratıyor. Erkekler için bu neredeyse bir “stratejik davranış biçimi.” Özellikle iş dünyasında, erkeklerin duygularını belli etmemesi “profesyonellik” olarak görülüyor. Kriz anında yüzü kımıldamayan adam, “lider” diye alkışlanıyor. Ama aynı durumda bir kadın “soğuk”, “anlaşılmaz” veya “duygusuz” olarak etiketleniyor.

Kadınlar genellikle daha empatik, daha ilişkisel düşünüyor. “Renk vermemek” onlara göre çoğu zaman bir mesafe değil, bir iletişimsizlik. Bu yüzden kadınlar “belli etmemeyi” değil, “anlamayı” önemsiyor. Bu fark, hem ilişkilerde hem toplumsal iletişimde dev bir uçurum yaratıyor.

Peki burada hangisi haklı? Stratejik soğukkanlılık mı yoksa duygusal açıklık mı? Yoksa biz, “renk vermemek” adına birbirimizi anlamaktan mı vazgeçtik?

Duygularını Gizleyen Toplumun Estetik Çöküşü

Bugün sosyal medyada bile herkes filtreli, kurgulu, kontrollü. Kimse gerçekten ne hissettiğini paylaşmıyor, çünkü “renk vermek” artık riskli bir şey. Duygusunu belli eden “drama queen” damgası yiyor. Oysa gerçek samimiyet tam da orada gizli.

Bir düşünün: Son ne zaman bir tartışmada “Evet, kırıldım” dediniz? Ne zamandır birine “Beni üzdü bu” diyebiliyorsunuz? Biz “renk vermemek” adına her şeyi kaybettik: doğallığı, cesareti, hatta bazen insanlığımızı.

Bir de bu tavrın kültürel yansıması var: Artık sanat bile risk almıyor. Filmler güvenli, müzikler formülize, ilişkiler kontrat gibi. Çünkü renk verirsen, yanlış anlaşılma ihtimalin var. Renk verirsen, açık hedef olursun. O yüzden herkes gri tonlarda dolaşıyor. Ama unutmayalım: Gri, bütün renklerin kaybolduğu yerdir.

Renk Vermemek = Güven Vermemek

Bir insanın duygularını göstermemesi, çoğu zaman “güvenilmezlik” olarak da algılanıyor. Karşındaki seni çözemezse, sana güvenemez. Renk vermemek, kendini korumanın bir yolu olabilir ama aynı zamanda bağ kurmayı da imkansız hale getirir.

Bir forum düşünün: Herkes fikir yazıyor ama kimse duygusunu koymuyor ortaya. Ne kadar sıkıcı olurdu, değil mi? İşte hayat da öyle bir şeye döndü. Hepimiz birer forum mesajı gibi nötr, steril, risksiz yaşıyoruz.

Tartışma Zamanı: “Renk Vermemek” Mi Güç, Yoksa Kaçış mı?

Şimdi soruyorum size, forumdaşlar:

- Renk vermemek sizi gerçekten koruyor mu, yoksa yalnızlaştırıyor mu?

- Stratejik olmak adına duygusuzlaşmak, insan olmanın doğasına ihanet değil mi?

- Erkeklerin “strateji” dediği şeyi, kadınlar “iletişimsizlik” olarak yaşadığında, ortada bir dengesizlik yok mu?

- Samimiyetin yerini kontrol, duyguların yerini hesap alıyorsa, bu çağda “gerçek” nasıl var olabilir?

Belki de artık bu deyimi yeniden tanımlamamız gerekiyor. “Renk vermemek” olgunluk değil, korkunun kibar versiyonu olabilir. Belki de güçlü olan, renklerini gösterebilen, ne hissettiğini söyleyebilen insandır.

Son Söz: Renklerini Gizleyenler, Gölgede Yaşar

Renk vermemek bir tercih olabilir, ama bu tercih seni solgunlaştırır. Hayat, duygularını belli etmeyenlerin değil, onları sahici bir şekilde yaşayanların elinde anlam bulur. Renk vermemek deyimi varsa bile, bu deyim artık bir uyarı olmalı:

“Dikkat et, çok renk vermiyorsan, belki de artık hiç yaşamıyorsundur.”

Haydi şimdi siz söyleyin:

Renk vermemek bir olgunluk göstergesi mi, yoksa modern insanın duygusal iflası mı?